18 Kasım 2007 Pazar

SENARİSTİN HAKKINI SENARİSTE VER

SENARİSTİN HAKKINI SENARİSTE VER
(Sezar'ın hakkını kime verirsen ver ona karışmam)


“Arakçı” damgasını yemeyen senaryo yazarı yoktur; hele hele başarılı bir iş çıkartmışsa… Bazen esinlenme gerçekten de fazla olup başka yazarların telif haklarına tecavüze kadar gitse de; bazen de benzerlik sadece bir esinlenme veya rastlantı boyutunda olabilir. Ancak genellikle rastlanan bir durum vardır, en ufak bir sahne örtüşmesinde bile “tamam falan yerden araklamış” damgası basılıverilir hemen.

“Falan yerde de çocuk hasta oluyordu burada da; falan yerde de kadın kocasını başka bir kadınla yakalıyordu burada da” olması senaryo yazarının arakçı olması için yeterlidir! Ondan sonra istediği kadar özgün sahneler farklı gelişmeler olsun bu damgadan kurtulamaz.

Özellikle mesleğe yeni başlayan arkadaşlarımızda da görülen bir durumdur; yaptığı işi dünyanın en özgün, en muhteşem işi kabul eder; “Benim senaryom olay yaratacak” iddiasındadır. Hemen sonra, aynı temayı işleyen başka bir senaryo karşısına çıkarsa düş kırıklığına uğrar ve “eserinin araklandığını” düşünür. Bu paranoya ne yazık ki bizler de dahil olmak üzere her kesimde vardır, bir filmi (diziyi) izlerken “nereden araklandığını” düşünmeden edemezler.

Şimdi bu olaya farklı bir açıdan yaklaşmak istiyorum… Örneğimiz reyting sever Yaprak Dökümü dizisi… Şimdiden birkaç sezon süreceği belli…Dizi çok bildik bir roman uyarlaması; yazarı Reşat Nuri Güntekin…

Reşat Nuri, Cumhuriyet döneminin ilk yazarlarından; insanımızda okuma alışkanlığı yeni yeni gelişmeye başladığı dönemlerde yazmış. Yazdıklarını klasik öykü üslubu içinde, çok satışlı (bestseller) kategorisinde sayabiliriz.

Yaprak Dökümü Reşat Nuri’nin vasat romanlarından biridir (bana göre tabii), romanın analizi ayrı bir yazı konusudur. Ama Miskinler Tekkesi ve Yeşil Gece çok daha sağlam eserleridir (gene bana göre) . Kendi kuşağının Kerime Nadir, Güzide Sabri, Esat Mahmut, Ethem İzzet gibi yazarlarını da bu tür eserler vermiştir. Bu kategoriye batı yazınında bir örnek ararsak Barbara Cartland’ı söyleyebiliriz. Birer edebiyat başyapıtı olmasalar bile rahat okundukları, halkta okuma alışkanlığı sağladıkları için çok önemlidir.

Zaten en iyi senaryo uyarlamaları bu tür çok satışlı eserlerden yapılır, daha sanatsal, daha edebi bir yapıttan örneğin bir Oğuz Atay’dan senaryo uyarlaması yapmak çok zordur.

Konuyu fazla dağıtmadan gelelim Yaprak Dökümü dizisine; orijinal eser 130 sayfa civarında, bir minik roman veya uzun hikaye gibi. Ama dizinin bölümleri uzadıkça uzuyor üstelik tempo hiç bozulmuyor.Dizide çalışanlardan biri geçenlerde bir yere konuşmuş, demiş ki; “Eee Reşat Nuri büyük yazar, öyle bir sağlam yapı kurmuş ki onun bir cümlesinden bir bölüm çıkıyor.”İşte burada bir senaryo yazarı olarak isyan edesi geliyor insanın…

Bir kere, bir cümleden bir bölüm senaryosu çıkar elbette; ama burada marifet, o cümleyi kuranda değil, o cümleden bölüm çıkartan yazardadır.Madem marifet Reşat Nuri’de o zaman aynı dönemde gösterilen Dudaktan Kalbe neden onun kadar başarılı değil! (Reyting bakımından)Yaprak Dökümü senaristleri günlerce kafa patlatıp yeni açılımlar bularak diziyi sürdürecek ama sonra alkışı Reşat Nuri alacak; bu haksızlık değil de nedir…

Yaprak Dökümü senaryo yazarı olarak görülen Ece Yörenç ve Melek Gençoğlu’nun adını anmayıp onlara arzuhalci muamelesi yapacaksın, bütün başarının mimarı olarak da Reşat Nuri’yi göstereceksin. Bu da bir şekil arakçılık sayılmaz mı; senaristin cebindekini alıp Reşat Nuri’nin cebine koyuyoruz…

Atay SÖZER

Karikatür: Semih POROY (Portreler. Karikatür Vakfı Yayınları)

Hiç yorum yok: